Merhabalar sevgili kitap kurtları.
Bugün sizlere kulüple birlikte okumasam elime almayacağım, fakat okuduktan sonra bu düşüncemden utandığım bir kitaptan bahsetmek istiyorum: Canvermezler Tekkesi / Selim Nüzhet Gerçek
Kitabın, Fransız yazarın La Maison des Hommes Vivants (Ölmez Adamların Evi) isimli eserinden uyarlama olduğunu belirterek başlamak istiyorum. Bu kitabı okuduktan sonra yazarın diğer kitaplarını ve özellikle tiyatro metinlerini merak etmekle birlikte, uyarlanan kitabın yazarı Claude Farrère’nin eserlerini de merak ettim doğrusu.
Canvermezler Tekkesi, Osmanlı dönemindeki ilk Gotik roman olarak anılıyor. Buna rağmen hiç “ilk” gibi değil; sanki uzun bir edebî sürecin eseriymiş gibi dolu, derin ve lezzetli.
Konusu ise; enerji vampirliği yaparak (sömürmek ya da gerçek vampirlik değil) uzun bir yaşam süren dede–baba–oğul hikâyesi. Tutku, fedakârlık ve biraz da merakın sonuçları… Bir tutam da insanın kendi gölgesiyle tanışması ve yüzleşmesinin hikâyesi. Beni etkileyen daha çok bu kısım oldu doğrusu.
Kitabın ataerkil bir yapısı olduğunu söyleyebilirim. Hatta bir yerde, “Demin kadınlara ne kadar az önem vermekte olduğumuzu gördünüz,” şeklinde bir itiraf da mevcut. Bunun yanı sıra yaşamın, yaşam içerisinde gözümüzün önünden, avucumuzun içinden akıp giden güzelliklerin farkına varmamız hususunda çok önemli noktalara değiniyor.
“Fânî insanlar artık bunların zevkini tatmayı bilmiyorlar; zavallılar, hayatın zorlukları içinde bu mutluluğu unutmuşlar.”
Hikâyede önce o güzellikleri elinizden alıyor, yokluğunu hissettiriyor; sonra da yüzleştiriyor. Bu muhteşem aynalama yöntemiyle acı, keder ve pişmanlık yaşatıyor. Tüm bu farkındalıklar sonrasında kabule ve çözüme geçiyor. Her sonun bizim istediğimiz şekilde bitmeyeceği gerçeği de ışıl ışıl parlıyor. Hayatımızda yapmış olduğumuz seçimler ve onların sonuçları üzerine düşündüren bir yapısı olduğunu söyleyebilirim.
“Ben de yatağımın içerisinde ihtiyarladım. Demin de bu kadar ihtiyar mıydım yoksa gökyüzünün ortasında güneş durdu da seneler mi geçti? Bilemiyorum!”
Aldanmışlıklar içerisinde kaybolan bir insan için rehber niteliğinde bir alıntı. Okuduğumda beni ihtiyarlattığını düşündüğüm tüm dakikalar gözümün önünden geçti. Geçmişte kaldığı ve birçoğunu içsel olarak çözümlediğim için analizini yapmak kolay oldu. Lakin isteğim şudur ki; o dakikalar benden geçerken farkındalıkla geçmesi! Zor gibi görünse de mümkün. Kendimiz için yaşamayacaksak kimin için yaşayacağız?
“Mademki üstümde beni sıkmayan bu yorgandan başka bir şey yok, öyleyse ne var?”
Bir diğer “Kendime Düşünceler” saatinin başlangıcı… Özellikle gece yastığa başını koyunca uyuyamayanlar için; var olup farkında olmadıklarımız, var olmayıp arzularımızda kaybolduğumuz her şeyin terazisi… Neresinden sorgularsanız size kapı aralayacak o kilit soru. Sorar mısınız hiç kendinize? Sormalısınız… sormalıyız… Kitabın kişisel gelişime faydalı olduğunu söylemeliyim.
“Gittiğim yeri adeta bilmiyor gibiydim. Hatta bir yere gitmekte olduğumu bile düşünemiyordum.”
Hedef ve amaç yoksunluğu olanların yaşadığı katarsis ya da daha büyük bir sorun yaşamayan herkesin, o büyük sorunla karşılaştığında hissettiği acı gerçeklik… Kısa ama derin bir cümle. Hikâyenin örgüsünü tamamlarken kendi hikâyemizle ilgili alanların açılması ne büyük bir lütuf.
“Meğer içgüdüme tâbi olarak, nereye doğru gittiğimi bilmeden buraya geliyormuşum.”
Büyülü bir cümle daha… Hayatta her zaman bilerek yol almayız. Çoğunlukla bir haritamız da yoktur. Pusulamız iç sesimizdir. İç sesimizin dışa vurulmuş hâli ise bedensel tepkilerimizdir. Örneğin sevdiğimiz bir insanın yanında içimizde kelebekler uçuşması, korktuğumuz ya da nefret ettiğimiz birinin yanında karnımıza kramplar girmesi gibi… Kitapta böyle bir şeyden bahsetmiyor ama cümlenin bendeki yankısını yazmadan geçemedim.
“Ucuna kadar yenmiş kurşun kalem gibi hayatım da ucuna kadar yıpranmış.”
İşte sevgili okur, hayatımızı önce biz kemiririz; bununla birlikte başkalarının da kemirmesine izin veririz. Nihayetinde tükenmişlik yaşadığımızda deliririz. Bu çok doğal tabii. Normal olmayan şu ki; hayatı kemirmek için değil, neşeyle, coşkuyla ve keyifle yaşamak için buradayız. Zaman zaman bunları unutsak, fırsat bulamasak da böyle güzel hatırlatıcılar çıkıyor karşımıza. Durduruyor, düşündürüyor, farkındalık yaşatıyor. Bize de harikalar diyarına giriş kapısından geçmek kalıyor.
Okuduğumuz, dinlediğimiz, izlediğimiz her şey ders verir mi bilemem ama bazı kitaplar çok güzel bir derstir. Canvermezler Tekkesi benim için öyle oldu. İlgilisine ve meraklısına şevkle tavsiyemdir.
Edebiyatla ve sağlıkla kalın sevgili okurlar.
Merak uyandırıcı
Çok etkileyici bir yorum gerçekten Tespitlerin yine harika Merakla okudum Kalemine sağlık Gamze...
Misafir - 26 Eyl 2025 23:45