Çok bilinen, çok sevilen, üzerine çok yazılan, çok çizilen yine de bitmeyen, azalmayan aksine sadece baktıkça bile kocaman olan güzelce bir kitap için içimi dökmeye geldim. Merhaba sevgili kitap kurtları.
Küçük Prensi birkaç kez okudum. Her okuyuşumda bambaşka dünyalara daldım. Hem kendi içimde hem de kitabın içinde diyar diyar dolandım. Eminim sizler de çok sevmiş, neredeyse her satırın altını çizmek istemiş ya da alıntı yapıp yerlere göklere yazmak istemişsinizdir. Ben de o kişilerden, sizlerden biriyim.
Çocuk kitaplarının çoğunda hissettiğim bir duygu var; “hayır ya, bu büyüklere yazılmış bir masal!” işte bu his şahane. Çok seviyorum o hissi. Küçük prensimizin hikayesi dehem küçüklere masal hem de büyüklere. Masal tadında rehber kitap. Bu nedenle daha çok büyüklere masal.
Yazarımız kitabın ilk satırlarında büyüme sancısına değinmiş. Büyüklerin çocuklardaki o saf, temiz ve dingin bakış açısını anlayamadıklarını dile getirmiş. Belli ki kendisi de o yollardan geçmiş. Hayallerinin üzerine kara çizgiler çekilmiş, büyüklerinin isteği üzerine hayatını şekillendirmiş, bir pilot olmuş. Ancak içindeki çocuğu öldürmemiş. Yarasından gelen acıyı reddetmemiş, yaşamış. Sonra o yarayı muhteşem bir esere dönüştürmüş ve bizlere “Küçük Prens”olarak hediye etmiş.
Hayallerin o geniş çeperinde yüzen bir çocuk küçük prens. Zamana, mekana, zorunluluklara sıkışmış bir yetişkinve anlatıcı. Küçücük kutudan çıkıp dünyaları dolaşan, mutluluk, mana ve mantık arayan bir kâşif. En nihayetinde yolculuk esnasında heybesinde topladığı tecrübeleriyle yuvasına dönen bir bilgin. Bu kitap da bu yolculuktaki maceraları ve deneyimleri okuruyla paylaşan şahane eser.
Küçük prensin kendi başına yaşadığı, gününü ve gecesini geçirdiği, bizim algıladığımız türden olmasa da her şeye sahip olduğu küçücük bir dünyası vardır. Orada mutludur. Aslında o,mutsuzluğu bilmiyordur. Ona göre siyah da vardır, beyaz da vardır ve bilir ki bazen renkler de olur ya da renkler solar. Hem sınırları vardır hem de sınırsızlık. Her şey olması gerektiği zamanda ve olması gerektiği yerde ve olması gerektiği gibidir. Küçük Prens bu döngüye göre yaşar. Yaşadığı her anın farkındadır. Bana göre küçük prens saf bilincin ta kendisidir. Belki ana rahminde bir ruh, belki de dünyaya yeni gözlerini açmış bir bebek veyahut yaşı kaç olursa olsun bu yolculukla aydınlanmış bilinçtir.
Bu saf bilinç, duru görüş, bu temiz bakış açısı bizokurlarına pencereler aralar. İlk derslerinden biri bizim Nasreddin Hocanın “ye kürküm ye” masalında olduğu gibi yaşamda geçerli olan şeyin değerler değil para, gösteriş, unvan olduğu üzerine olmasını; yaşamın sahteliklerle kurulduğunu, kimsenin gerçeği umursamadığını anlatır. Bu acı gerçeğe parmak basar.
İkinci olarak, gezegenindeki tohumlardan yola çıkarak ayrık otlarının temizlenmesine değinir. Ama öncesinde tohumların filizlenmesine fırsat verilmesine, sonrasında faydalı olanları ayırıp yabani otları temizlemek gerektiğine dikkat çeker. Fakat bu temizliği hunharca, kendini yorarak, yıpratarak değil de dönüştürerek, faydaya fayda ekleyerek yapılması gerektiğinden bahseder. Hem metafor olarak hem de gerçek anlamda alabiliriz bu örneği. Mesela ayrık otlarını kuzulara yedirmek gibi aynı zamanda yaşamda başımızdan gelip geçen olayların savaşarak değil sevgiyle onarmamızgerektiğini ifade etmesi gibi.
“Sabahleyin kendimize çekidüzen verdikten sonra, dikkatli bir şekilde gezegene de çekidüzen vermemiz gerek.” SF 34
Bir gün batımı güzellemesinde, bir diken meselinde de bizlere aslında bildiğimiz ancak elimizin ucuyla arkaya doğru attığımız birçok güzelliği hatırlatıyor. Bölümden çokça alıntı yapmak isterdim ancak o zaman burası kitap cümleleriyle dolardı. Bu sebeple ben sadece dikkat çekiyorum, sizler ise yeniden ve yeniden okuyun diyorum efendim. =)
“Kelebeklerle dost olmak istiyorsam gelip giden iki üç tırtıla da katlanmam gerek. Kelebekler çok güzel olmalılar. Yoksa kim benim ziyaretime gelecek?” SF 50
Küçük Prens kendi gezegenine giderken bazı gezegenlerden geçmesi gerekiyor. Birinci gezegende adalet teması işleniyor. İkinci gezegende kendini beğenmişlik, üçüncü gezegende kendisini bir sarmalın içinde boğmuş bir adamın öyküsüne dikkat çekiyor. Dördüncü gezegende tüm yıldızların sahibi olmaya çalışan kral vardır, maddiyatçılık teması işleniyor. Beşinci gezegende kendisini görev bilincine kaptırıp hayatını kaçıran işçiyi anlatır. Altıncı gezegende oturduğu yerden hüküm dağıtan bitini anlatır. Yedinci gezegende dünyaya rastlar. Dünya diğer gezegenlerden daha büyüktür. Daha kapsayıcıdır. Daha yaşam doludur. Çeşitlilik vardır, renk vardır, yaşam vardır. Çok dikkatini çeker Küçük Prensin. Tüm gezegenlerden geçip giderken biraz dünyada dolaşmak, orayı tanımak ister.
Dünyadaki macerasında kalabalık beklerken boşluğa düşer. Yalnızlık çeker. Bir yılan ona arkadaşlık eder, dünyadan, insanlardan bahseder.
“İnsanlar nerede?” … “İnsanlar mı? Sanıyorum altı yedi kişi vardı. Yıllar önce görmüştüm; ancak onları nerede bulacağımızı asla bilemeyiz. Rüzgâr onları sürükleyip götürür. Kökleri yoktur, o yüzden pek üzülürler.” SF78
Küçük Prens yolculuğuna dünyada uzunca yol alır. Bir çiçekle karşılaşır, yankıyla tanışır, yalnızlık yaşar. Gül serili yerden geçer ve bu sefer de bir tilkiyle tanışır. Tilki ona insanları anlatır. Hayattan ve yollardan geçerler. Derken kendisini, kendi hayatını özlediğini fark eder. Heybesine topladığı tüm tecrübeleriyle birlikte evine doğru yol alır. Dünyaya gelişi de dünyada yaşayışı da dünyadan gidişi de hoş bir sedadır. Aynı zamanda hayatı anlamlandıran işaretlerle doludur. Dolambaçlı olmayan, sade cümlelerin her bir satırı insanın içini büyüten anlamlarla doludur. İnsanın bildiği şeyleri yeniden gözden geçirmesine, bambaşka bakmasına neden olur. Hayatta yaşam kadar, yaşamı anlamak kadar kayıp ve ölümün de yaşamın bir parçası olduğunu da anlatmayı unutmaz ve çok güzel bir dilekle kitabı bitirir;
“Okumaktan hiç vazgeçme.”
Sadece kitap değil, anlıyorsun değil mi? Hayatı okumak, yaşamı okumak, insanı okumak; gördüklerimizi, göremediklerimizi, hissettiklerimizi, anladıklarımızı, her bir şeyi okumaktan bahsediyor elbette. Okumaktan hiç vazgeçme sevgili okur. Yaşamın sırrı burada. Daima sevgiyle…
İlk yorum
Yeni blogun hayırlı olsun
Gökhan Yılmaz - 05 May 2025 21:47